Düşüncelerim darmadağın ve beynime altı ayrı koldan hücum ediyor. Yazmasaydım çıldıracaktım, yazıyorum gene de çıldıracağım. Hayatın sen yat ben işimi görürüm demesinden oldukça sıkıldım. 24 ay taksitle bir ev aleti almaktan ve bir işime de yaramamasından...
Her şey tam şuanda başladı diyebilmek isterdim. Bu kaosun bir başlangıcı yok. Geriye gittiğim zaman çok eski şeyleri hatırlayabiliyorum. En az benim kadar eski şeyleri... Annemin, aşığına benimle gönderdiği mektuptan hatırladığımsa y'lerin o uzun uzun kuyruklarıydı. Evde bitmek bilmeyen kavgalar, havada uçan sandalyeler ve iki küçük çocuk... Biri bendim biri ablam. Kız çocuklarının ilk aşkı babalarıdır. Ne zaman aşkımdan vazgeçtim bilmiyorum ama ne zaman aşık oldum biliyorum. Babam ne isterse koşulsuz yerine getirmek isterdim. Evden gazete getir demişti. Anneme sordum yokmuş. Bakkalın önündeki demir gazetelikten gazeteleri almam sadece bir dakikamı aldı. Benim için babamın istemiş olması koşulsuz uyarıcıydı. Babam motorsiklet tamircisidir. Dükkanı buram buram benzin kokar. İlk erkek parfümü deneyimim benzindir benim. Çocukken hep egzozun arkasına geçer, buram buram o kokuyu içime çekerdim. Ben ilk aşkımı ne zaman terkettim hala bilmiyorum. O koku hala içimi sızlatır.
Annem konfeksiyonda çalışıyordu. Üç yaşında ya var ya yokum. Bana dedem bakıyordu. Dedemi kandırıp annemin yanına kaçardım. Konfeksiyonla ilgili hatırladığım tek şey rengarenk, irili ufaklı, boy boy düğmeler. Orası dünyanın en eğlenceli yeriydi. Bir bebekten başka oyuncağım yoktu benim. Dedemi kandırdığım bir gün amcamın yanına gitmiştim bebeğimle. Amcam ve arkadaşı bebeğimin mahrem yerleriyle ilgili bir şeyler konuştular güldüler. Ben ne olduğunu anlamadım ama gene de canım sıkıldı. Sevmedim bunu hoşuma gitmedi. Oyuncak bebeklere de kilot giydirin. Çünkü oyuncak da olsa o bir kadın. Kadınlar vücutlarından dolayı hep ayıplı bunu ben daha çocukken anladım. Kaçmalarımdan birinde babaanneme gittim. Ablam hep orada kalırdı. Babaannem beş erkek çocuktan sonra ablamda kız çocuk sevgisini yaşamıştı. Ablamı kendi çocuğu gibi sarıp sarmalardı. Çok büyük güzel bir evdi. Bizim evimize göre ihtişamlıydı. Evde her şey vardı. Birgün çekmeceleri karıştırıyordum, ablam geldi. Ne yapıyorsun dedi. İp buldum, uçurtma yapacağım. Şöyle güzel olacak böyle güzel olacak derken ablam şurada uçururuz dedi. Hayır ipi ben aldım, orada daha var, al sen de yap dedim. Seni söylerim dedi. Söyle dedim. Tabi hemen koşarak sıvıştım. O da koşmuş olmalı ki daha apartmanın kapısından çıkarken babaannem balkondan gel diye bağırdı. Gelmem döversin. Gel dövmeyeceğim, çikolata vereceğim. Döversin. Yok hadi gel bak çikolata vereceğim...
Geri döndüm ve beni dövdü. Ablalar neden hep böyle!
O dönemlerde bir de kedim vardı. Kellesi hep koltuğumda gezerdi. Heryere beraber giderdik. En yakın arkadaşımdı. Belediye zehirledi, öldü. Ailemin sakın duymasın diye gizlediği sırrı pis bir çocuğun sırıtan ağzından duymak kahrediciydi. Senin kedin öldü haa!! İçim çıkana kadar ağladım. Evimizin yanındaki boş arsaya gömdük. Öldükten sonra rahat görmedi hayvan. Ev sahibini toprağın altındaki kedi rahatsız etti. Kokuyor diyip demir kürekle eşeleyip durdu. Kabrinde de onu eşeleseler bari. Sanırım sonunda bir şekilde çöpe attılar. Bu şuan bile benim aklımın almayacağı bir şey. Yoldaki kedi ölüsüne hala bakamam. Bunun geçmişle değil insan olmakla alakası var. İçinizde biraz merhamet varsa çarptığınız hayvanlarla ilgilenmelisiniz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar